Bir köpek sahibinin başına gelebilecek en korkutucu olay herhalde köpeğinin bedeninde olağandışı bir şişkinlik veya kütle bulmaktır. Her ne kadar veteriner hekim tarafından yapılması tavsiye edilen geniş kapsamlı bir muayene gerekiyorsa da, bu köpeğinizin mutlaka kansere yakalandığı anlamına gelmez. Aslında köpeklerde bulunan bir çok şişkinlik veya kütle vakası kist, siğil veya istenmeyen başka bir oluşum olarak teşhis edilmiştir. Bu tüm oluşumların kanserojen olmadığı anlamına gelmez, ama ciddi bir araştırma yapılmadan, boş yere üzülmek ve paniklemek de yanlış olur.

Köpeğinizi sık sık incelemek çok önemlidir. Bu sadece kanserli tümörleri bulmak için gerekli değildir, aynı zamanda bazı köpek hastalıkları da şişkinlik veya yumrularla başlayabilir. Son oniki yıldır köpek kanserleri konusunda yapılan çalışmalar süratle gelişmektedir. Cincinnati Üniversitesi’ndeki bilim adamları köpeklerdeki bazı kanser türleri için yeni tedavi yöntemleri geliştirmişlerdir ve çalışmalar halen devam etmektedir.

Öncelikle kabul edilmesi gereken kavram tüm tümörlerin kanser olmadığıdır. Bir tümör iyi veya kötü huylu olabilir. İyi huylu tümörler genelde çok ciddi hastalıklara neden olmazlar ve yayılmazlar. Ancak bu tür oluşumları daima dikkatle takip edip yapısında veya dokusunda bir değişiklik olup olmadığını ve farklı bir yapıya dönüşüp dönüşmediğini kontrol etmek gerekir.

Bazı tümörler kötü huylu olabilirler ve çoğunlukla yayılma eğilimindedirler. Bunlar anormal doku üremeleridir ve kanser tanımına girerler. Oluşumlarında bir çok neden olabilmesine rağmen en önemli etken olarak bireysel duyarlılık sayılabilir.

Bazı köpekler diğerlerine oranla kansere daha yatkındır. Bu şanssız ırklara Boxer’ler, Boston Terrier’ler, Cocker Spaniel’ler, Airedale’ler, Border Collie’ler ve Scottish Terrier’ler dahildir. Kısırlaştırılmamış dişi ve erkek köpekler de yüksek risk altındadır. Kanser genellikle orta yaşın üzerindeki köpeklerde ortaya çıkar. Günümüzdeki tıbbi gelişmeler tıpkı insanlarda olduğu gibi gittikçe köpeklerin yaşam süresini de uzatmakta olduğundan, köpek kanserlerinde artış olduğunu gösteren istatistikler yanıltıcıdır.

Bazı kanser tipleri bazı köpek türlerinde daha sık görülür. İri köpekler kemik kanserine yatkındır. Kısa burunlu köpekler cilt, meme, testis ve beyin kanserlerine yatkındır. Labrador, Collie ve Doberman’lar gibi uzun burunlular burun kanserine yakalanabilirler. Boxer’ler cilt, testis, kemik ve lenf bezlerini etkileyen agresif bir kanser türü olan lymphoma’ya hassastır. Cocker Spaniel’ler cilt, anüs, ağız, gırtlak ve meme kanserine karşı hassastır.

Günümüzde kanser tedavilerinde oldukça ilerleme sağlanmıştır. Çoğunlukla kullanılan yöntem kitlesel olarak nispeten küçük boyutlu ve yayılmamış vakalarda kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarıdır. Bu konuda radyoterapi özellikle yüksek oranda başarı sağlamıştır. Ancak bunun içinde belirttiğimiz gibi kanserin yayılmamış olması şarttır. Ayrıca deride veya dış vücut uzuvlarında oluşan kanserlerin tedavisi iç organlarda oluşan tümörlerin tedavisinden daha kolaydır.

Büyük kitleli kanser vakalarında ise uygulanan yöntem biraz daha farklıdır. Bu tür vakalarda öncelikle kitle alınmalı, kemoterapi veya radyoterapi ondan sonra uygulanmalıdır.

Bir köpeğin radyoterapi tedavisi görebilmesi için sağlık durumunun iyi olması, yani radyasyonu tolere edebilecek kadar güçlü olması gerekir. Tedavi köpek için ağrısız da olsa tüy kaybı, tedavi bölgesinde cilt yanıkları ve deri ülserasyonları gibi yan etkileri vardır.

Eğer köpeğiniz herhangi bir kanser tedavisi görmüşse tüm hastalık evresinde iyi beslenmesi çok önemlidir. Çünkü kanser hücreleri üreyebilmek için hastanın vücudundaki gıdayı çalarlar. Özellikle de glikoz ve yağları. Köpeğin gıdasından bu besinleri çıkarmak ve kanserin büyümesine yol açmayacak gıdaları devreye sokmak her ne kadar bir çözüm gibi geliyorsa da glikoz ve yağlar köpeğin hastalıkla mücadele edebilmesi için gerekli maddelerdir. Bunların alımının azaltılması (aldığı takdirde de bunlar köpek tarafından değil de kanser hücreleri tarafından enerjiye çevirilecektir) köpeğin koku ve tat alma duyularını da azaltacaktır. Köpeğin hem kendini hem de kanser hücrelerini besleyebilecek miktarda gıda alamaması halinde genellikle karaciğer problemleri de başlayacaktır.

Bu gıdalar omeostatic mekanizma için gereklidir. Bu da bedenin glikozlar ve yağlar olmadan düzgün bir fonksiyonu olmayacağı anlamına gelir ve bu yüzden de hayvanlar ve insanlar kanserden ötürü zayıf düşerler.

Kanserin tedavi edilemez aşamalara gelmesini önleyebilmek amacıyla köpek sahiplerinin olası kansere karşı dikkatli olmaları gerekir. Herhangi bir şüphe hali derhal öncelik olarak kabul edilmeli ama bunu yaparken serinkanlı ve mantıklı bir şekilde, gereksiz üzüntüler yaşamadan ve hiç bir ayrıntıyı da ihmal etmeden davranılmalıdır.

Juen Pet Bilgi Portalı

Views: 71